top of page

kıskanırım seni ben

  • Yazarın fotoğrafı: Turan
    Turan
  • 25 Ağu 2019
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 20 Oca 2022

tolga tas kafalı bi kardeşimizdi. bu unvanı hak etmesine sebep olan ise; siyah, parlak, dümdüz saçlarını, amerikan kestirdiğinde ortaya çıkan görüntüydü. amma-velakin bu elemanın saçlara okuldaki bütün kızlar hasta, hafif uzattığında at yelesi gibi bi o yana bi bu yana sallanıyor, ister istemez kızlarda ilgi uyandırıyordu. ben de aynı traşı yaptırdığımda ise rezalet sonuçlar doğuyordu. benim saçlar dalgalı ve gür olduğundan, bir ay kesmesem kafam koyun postuna dönüyordu.


tabii o zamanlar saç tipi kavramından bihaberim, konunun tamamen şampuanla ilgili olduğunu zannediyorum. üstelik baya tersoyuz, eve dia’dan alınan ipek şampuandan başkasının girmesi mümkün değil. pantene, blendax, clear falan almak, ramazanda iftar sofrasına pastırma koymakla eş değer. ama kafaya koydum, o şampuan hangisiyse öğrenip, ne pahasına olursa olsun alacaktım! bir gün çaktırmadan sordum tolga’ya hangi şampuanı kullandığını. altında bi piçlik olduğunu zannetmiş olsa gerek cevap vermeyip kaçarak uzaklaştı benden. aradan biraz zaman geçti yine sordum. bu sefer "panten" dedi. okul çıkışı koşa koşa markete pantene fiyatlarına bakmaya gittim. ama bi bakarsın on çeşit pantene var. neyse ki fiyatlar aynı; en ufağı altı milyon iki yüz elli bin lira. benim haftalık o zamanlar beş milyon. iki hafta bir şey yemesem alabiliyorum şampuanı, hem o arada hangi pantene olduğunu öğrenirim diye kurdum kafada planı. ertesi gün okulda yine tolga’ nın yanına gidip “olum anladık panten de hangi panten” diye çıkışıtım. mal gibi kaldı eleman. kızarıp bozardı, sonra yine kaçarak uzaklaştı. “tabi öğrenince şampuanını, benim de saçlarım öyle olacak, kızların bütün ilgisini ben çekeceğim üstüme” diye düşünüp içten içe iyice uyuz oldum elemana.


birkaç gün hiç konuşmadık, sonra kendisi yanıma gelip; “mavi kutulu olandan” diyerek sinyali çaktı. gel zaman git zaman ben planladığım süreden bir hafta gecikmeli olarak parayı topladım ve okul çıkışı gidip marketten aldım şampuanı. kafada yine türlü türlü planlar... şampuanı hep okul çantamda saklayacaktım, çünkü annem görürse kızabilirdi. kızmasa bile çük kadar şampuanı tüm aile kullansak ben sonuç alamadan bitebilirdi. her şey planlarıma uygun gitti ve şampuanı neredeyse yarısına kadar kullandım ama saçlarda hiç bi değişiklik yoktu. kafa yine koyun postu gibiydi. sabredip şişenin bitmesini bekledim. ama baktım yine bi değişiklik yok. sandım ki; beni oyalamak için bilerek başka bi şampuan söyledi. iyice uyuz oldum lavuğa. kafaya koydum, döveceğim; “resmen beni kandırdı” diyerek kurdum kendimi.


ama şampuanını söylemedi diye de adam dövülmez, semtin de bi raconu var. bi mahalle maçından sonra kötü oynamasını bahane edip tekme tokat girdim tolga’ ya. ama öyle sinirliyim ki zor aldılar elimden. sonrasında haklılığımı desteklemek için bi daha kendisini kadroya almayacağıma dair mesajlar içeren küfürlü kelamlar sıraladım peş peşe... hem fiziksel hem psikolojik baskının ardından bunu kuzguncuk sağlık ocağına götürdük, yalandan biraz tentürdiyot-pansuman falan derken kısa sürede taburcu oldu. tabii işin içinde yaralanma hadisesi olunca konu ailelere kadar gitti. akşam tolga, babası ve dayısıyla bizim kapıdalardı. o an’ a kadar konudan bi-haber ebeveynlerime de sürpriz oldu... karşı taraf gergin-sinirli, bizimkiler mahcup... sonra bana zorla özür dilettirdiler. özür diyorum ama içimden sövdüm tabii; “ne olurdu doğru şampuanı söyleseydin göt herif...” diye


aradan aylar geçti... tolganın saçlar ahenkle dans ederken bizimki hala koyun postu. bu arada bilgisayar alıyor babası tolga'ya. semtteki ilk bilgisayar. hem de hugo oynandığını iddia ediyor eleman. herkes şok! zorla da olsa bi şekilde kendimizi davet ettiriyoruz. tabii bilgisayarmış, hugoymuş benim umurum dışı. varsa yoksa “hangi şampuan???”... eve girdikten beş dakika sonra tuvalet ne tarafta diye sorup sıkıştığımı belirttim. eleman işerken klozetin taşına sıçratmamam konusunda beni uyararak tarif etti. girip içeri kapıyı kilitledim. hemen duşa kabine yönelip ses çıkarmadan kapısını açtım... ama karşımdaki manzara beni dumur etti. sevinsem mi üzülsem mi saysam mı sövsem mi bilemedim. kabinin kapısını kapatıp tekrar açtım. sonra bir kez daha... bir kez daha... karşımda bana bakan koskoca bi şişe ipek şampuan vardı. üstelik salatalıklı olması da subliminal mesaj gibiydi! elim ayağıma dolandı. ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemedim. bütün planlar şampuan üzerine kurulu olduğundan b planı yetmezliğinden nefesimin sıkıştığını hissettim bi an.


müthiş bir hayal kırıklığıyla odaya geri döndüm. o esnada oyun sırası bana gelmişti; "hadi otur hugo' yu bekletme" dedi tolga. içerisinde bulunduğum ruh halinden midir nedir istemsizce “hugonun da amına koyim, senin de amına koyim, şampuan parası boşa gitti!“ diye haykırdım tolga' ya. tabi annesi hemen dibimde bitti. benim akıllanmayacağımı söyleyip kovdu evden. ertesi gün de öğrendim ki tolga’ ya benimle arkadaşlık yapmasını yasaklamış. o anda koyun postlu kafamı iki elimin arasına alıp, hem aylarca süren planlarımın çöpe gitmesine yandım, hem de ilk ve o an ki tek bilgisayar sahibi arkadaşımı kaybetmenin acısını yüreğime kıskançlığımla birlikte gömdüm.



yazar turan

 
 
 

Comments


bottom of page