janti spor salonu
- Turan
- 7 Eyl 2019
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Oca 2022
paraya hakim delikanlıların ve hanımların gözdesi, janti diye tabir edeceğimiz spor salonundaki ilk günümdü. kayıt kuyut işlemlerini öncesinde ayarlamıştım, misafirvari bi statüde olmama rağmen mekanın sahibi gibi kapıdan içeri girip, resepsiyondaki atletik hatuna selam çakarak doğruca soyunma odasına yöneldim. soyunma odası antrenmanını yeni bitirmiş, aynanın karşısında abidik gubudik hareketler yaparak kaslarıyla böbürlenen, amino asitler protein tozları garip gulema mamalarla kendini şişiren tiplerle doluydu. sote bi yerde boş dolap bularak kimseyle muhatap olmadan spor kıyafetlerimi giyip daldım salona. ısınmak için boş bi yer ararken salonun arka taraflarında çevresindeki duvarlar siyaha boyanmış, diğer yerlere nazaran daha karanlıkta bırakılarak hafif underground hava katılmış bi boks ringi ilişti gözüme. ama şansıma ring doluydu. üç beş tane yarma sözde antrenman yapıyolardı. ringin entafına koşu bandları ve bisikletler konumlandırılmıştı cardio için. sağında solunda kimsenin olmadığı bi koşu bandını seçip hafif tempoyla ısınmaya başladım bir yandan da göz ucuyla ringi keserek.
bir kaç dakika sonra ring ile aramdaki boşta duran koşu bandına beyaz tenli, yumuk yumuk saçlı, pamuk diye tabir edebileceğim genç bir hanım geldi ve o da tıpkı benim gibi hafif tempo ile koşmaya başladı. nezaketen selam verdi ilk göz göze gelişimizde, ince bir tebessümle karşılıksız bırakmadım ben de. tabii bi gözüm hala ringde, antrenman yaptığını zanneden yarmalardan biri "esas oğlan" triplerindeydi. nispeten diğerlerine göre daha kalıplı, hareketli, özgüvenliydi. azman koydum o an onun adını, her yumruk savuruşunda abuk sabuk bi hırlama sesi çıkardığından. çok geçmeden bu azman ringin dışına atlıyıp, bana doğru yürümeye başladı. pamuk ile benim aramdaki ufacık yere koca kıçını koşu bandlarına sürte sürte girip, sırtı bana dönük bi şekilde pamuğun yanağına bir öpücük kondurdu. tam o an pamukla bir kez daha göz göze geldik. bu öpücüğün onu pek de mutlu etmediği aşikardı. ama belliki sevgililer, antrenman sonrasına plan yapıyorlar, ben de mecburen kulak misafiri oluyordum. azman bana "bu kız benim" mesajını verdikten sonra ringe geri döndü.
ringdeki diğer yarmalardan birini seçip sparing yapmaya başladılar ve o sırada ringdeki diğer azmanlar kenara çekilip bunları izlemeye koyuldular. çok geçmeden salondaki hemen herkes ringin etrafına toplanıp yarmaların sparingini izlemeye başladılar ve iş iyice kızışarak heyecan dozu yükseldi. hal böyle olunca azman sertliği bir kaç seviye arttırıyor ve karşısındakine kombine yumruklar çıkartıyordu. o sırada pamuk da heyecanlanıp koşu bandından inerek ringe yaklaştı. derken azman etkili iki üç yumruk aldı ama ayakta kalmayı başardı. iş sparingden çıkıyor artık ve iyice müsabakaya dönüşüyordu. yumruklar sert, savunmalar sert, bakışlar sertti…
tüm bunlar olup biterken ben olağan tempomda ısınmaya devam ediyordum. fazla geçmeden bende koşu bandından inerek ringin arkasındaki kum torbalarının olduğu tarafa yöneldim. kafes müsabakalarında kullandığım kesik uçlu dövüş eldivenlerimi kuşanarak en ortadaki heybetli kum torbasına bir kaç kombine çıkardım. tabii ringdekilerin aksine benim repertuvarda sadece yumruk yok; tekme, diz, dirsek vs. ama tekmelerim kum torbasına her yapıştığında çıkan sesin, azmanın ringdeki hırıltılarını bastırdığının farkında değildim. üst üste çıkardığım bir kaç diz darbesinin ardından kum torbasını tavana sabitleyen dört zincirden biri yerinden fırladı. o an biraz soluklanmam gerktiğini düşünüp kafamı kum torbasından kaldırdım ve ringin üzerinden dikilen azmanla göz göze geldik. az önce ringdeki sparing için toplanan kalabalık ve hatta ringdekiler her şeyi bırakıp bana odaklanmışlardı. şaşırdım ama çaktırmadan kenardan havlumu alıp su sebiline doğru yöneldim. şaşırdım çünkü "alt tarafı kum torbasına bir kaç tekme, yumruk ve diz atmışım bunun neyini izliyorlar" diye geçiyordu içimden. sebil sonrası tekrar kalabalıkla muhatap olmamak adına doğruca soyunma odasına gidip idmanı noktaladım.
ertesi gün ofisimin bulunduğu plazanın en alt katındaki kafeden kahve almak için sıraya girdiğimde tekrar pamukla karşılaştım. bu sefer ben selam verdim ve aynı nezaketle karşılık bulup hoş bir tebüssüme tanıklık ettim. kahvelerimizi aldıktan sonra plazanın asansörüne birlikte yöneldik ve o an ofislerimizin aynı binada olduğunu fark ettik. keyifli bir tesadüftü… aynı asansöre denk gelip birlikte bindik. o on birinci katı tuşladı, bense yedi. asansörde araya girecek bir azman yoktu neyse ki. ikimizinde üzerinde "acaba bir kaç kelime etsem mi?" tedirginliği vardı. böyle anlarda genelde susmam ama pamuk gerçekten namı gibi yumuşak ve naif olduğundan onu rahatsız etmekten çekinip çenemi tuttum. farklı ve ruhu olan bi kadındı, anlamsız tek bir bakışı ya da hareketi yoku. yedinci kata geldiğimizde iyi çalışmalar dileyerek indim asansörden.
akşam iş çıkışı yine spor salonunun yolunu tutum tabii. salonda ringe ve kum torbalarına ciddi bir ilgi vardı. millet, ünlüler dövüş sporlarına heves edip instagramda şekilli postlar, storyler attıkça önceden hor görüp ezikledikleri bu spor dallarına birden merak sardı. ama tabii yüzde doksan dokuzu instagram dövüşçüsü, dekor… zaten "biraz fitnessa gidip vücut yapayım ondan sonra dövüş sporlarına başlayacağım" diye bu işe girenlerden bi cacık olmaz, olmuyordu da. muhtemelen bunların en sağlamı bizim azmandır ama o bile kum torbasına atılan üç beş düzgün tekme görünce saygı duruşuna geçmişti. neyse ben biraz ısındıktan sonra ring boşaldı ve koşu bandından inip ringe çıktım. tek başına ringde yapılacak pek bir şey yoktu aslında, gölge dövüşü böyle zamanlar için iyi bir idman metodudur. yaklaşık on dakika kadar ringde gölge dövüşü yaptıktan sonra genç bir "biraz vücut yapayım sonra dövüş sporlarına başlayacağım" ekolü ringe çıktı ve eldivenlerini giyerken sparing teklif etti. kibarca reddedip ringden indim. kum torbasına geçip kendi başıma çalışmaya devam ettim. tam o esnada azman ve pamuk salona giriş yaptı. hazırlanıp bulunduğum tarafa doğru geldiler. pamuk yine doğruca koşu bandına yöneldi ısınmak üzere, azman ise ringe zıpladı. sparing yapmaya hevesli delikanlı bu sefer ona aynı teklifi götürüyor ve olumlu bir yanıt alıyordu. derken sparing başlar başlamaz azman bir kaç yumruk aldı ve hemen sinirlenip sertleşmeye başladı. belli ki bu işin raconunu bilmiyordu ve öfke kontrolü zayıftı. çok geçmeden azman karşısındakine üstünlük kurup yere serdi. ama dediğim gibi bu işin raconu bu değildi. geçen gün de son derece hafif geçmesi gereken bir sparingi öfkesine yenik düşüp müsabakaya dönüştürdü, bugün de. ringde bir sparing gördükleri anda toplanan kalabalık ise durumdan oldukça memnun, bu işi sadece görsel bi "show" zannediyordu.
azman hem kendisinin hem benim yeterince ısındığımı düşünmüş olsa gerek, gelip sparing teklif etti. tabii ben yine oralı olmadım. kalabalıktan küçümseyici gülüşmeler yükseldi. azman da onlardan destek alarak korktuğuma dair bir kaç imada bulundu. umursamayıp havlumu alarak sayunma odasına doğru yöneldiğim anda azman kolumdan tutup beni kendine doğru çekti ve artık refleks mi desem yoksa kendisine uyuz olmam için yeterince sebep biriktirip dışa mı vurdum desem bilemiyorum, diğer kolumla dirseği çenesine indirdim. yediği dirseğin etkisiyle bir kaç adım geri savrulan azman dudağının patladığını fark edip sinir küpü oldu ve o gazla hemen kombine yumruklar savurdu, tabii isabet sağlayamadan. en ufak bir karşı koymada sinir küpü olan azmanın halini varın siz düşünün. etrafımızı saran kalabalığın içerisinden pamuğu seçtim ve çok kısa bir an göz göze geldik. azman bu fırsatı iyi değerlendirip mideme sağlam bir yumruk indirdi. iki büklüm olmamak için kendimi zor tuttum ama o an buna engel olamadım. fırsattan istifade azman üzerime çullanıp peşpeşe kombine yumruklar savurdu patlamış dudağının hıncını almak istercesine. neyse ki zaten iyi bir dövüşçü olmayan azman sinir küpüyken iyice koordinasyonunu kaybedip kayda değer bir isabet sağlayamadı da biraz zaman kazandım. baskıdan kurtulmak için yakaladığım ilk boşlukta çenesinin altına bir yumruk çıkardım ve bu yumruk sonrası belki biraz durulur da bu tantana biter diye umut ettim. ama tam tersi azman daha da sinirlenip kendini toparlar toparlamaz saldırmaya devam etti. iş daha fazla sürmesin diye karnına esaslı bir diz çıkarıp iki büklüm olduğu anda sol dirseğimi suratının ortasına indirdim ve azman patlak bir dudak, muhtemelen kırık bir burunla yere serildi. bense az önce yapacak olduğum gibi havlumu yerden alıp kalabalığı yararak soyunma odasının yolunu tuttum. salondaki henüz ikinci günümde kendimi böyle bir aksiyonun ortasında bulmamın akl-ı selim bir açıklaması yoktu elbette. üzerimi değiştirip salondan çıkarken aklımda tek bir şey vardı; tüm bu olanlara tanıklık eden pamuk acaba ne düşündü? hemen ertesi günün gelmesini ve şansımın yaver giderek kahve sırasında yine pamukla karşılaşmayı umuyordum.
sabah kafeden içeri girdiğimde sıra olmadığını gördüm. biraz erken gelmiştim. kahvemi alıp kasayı gören boş bir masaya oturdum. çok geçmeden pamuk kapıdan giriş yaptı. göz göze geldik ve beni fark etti. selam verilebilecek bir mesafede olmamıza rağmen hiç oralı değildi. kahvesini alıp doğruca çıkıp gitti. kavgayı kazanmanın kızı kazandırmayacağını daha önce pek çok kez tecrübe ettim ama dünkü kavgaya böyle bir amaçla girmemiştim. üstelik bence kavgayı başlatan da ben değildim. tamam ilk darbeyi dirsek atarak ben vurmuş olabilirim ama bunun bir sebebi vardı. ilk teması o gerçekleştirmişti ve kavgada esas olan ilk temastır. tabii bunu pamuğun biliyor olmasını beklemiyordum ama zaten azman karakterindeki birine elbette günün birinde haddi bildirilecekti, piyango bana çıktı. ilk başta içten içe sevinsem de pamuğun selamı sabahı kesmesinin ardından bi boka yaramadığını anlamak çok acı oldu.
peş peşe iki dal sigara yaktım. ilkinin sonuna gelirken pamukla selamlaşmamız canlandı gözümde ve pek çok şeyin hayalden ileri gidemediği. ama bazen umut etmekle hayal kurmak iç içe giriyor insan hayatında. gerçekleşme olasılığı bulunan bir şeyi umut ederken, kendi kendine "ulan olmuşken bu da olsun" diyerek hayale dönüştürüyorsun. sonrasında olacağı varsa da olmuyor zaten. geçmişte hayalini kurduğum şeylere dönüp baktığımda boşu boşuna kafamı yorduğumu fark ettim. ama zamanında hayal olan bir şey o kadar da boş değildir heralde. belki de bir hayali hayal yapan, kurulduğu andır. o an gerçekleşirse hayal niteliği taşıyordur ya da o an gerçekleşmeyeceği için.
ikinci sigaranın sonlarına doğru hayalini kurduğum en değerli şeyin ne olduğunu hatırlamaya çalıştım herhangi bir yaş filtresi koymadan. arabalar, yatlar, katlar, güzel kadınlar, seyahatler... hiç biri çocukluk hayallerim kadar değerli gelmiyorlardı. ufak çaplı, basit hayaller... zaten bu yüzden büyük savaşlardan kaçındım hep şimdiye kadar. çünkü çoğu zaman büyük hırslar uğruna feda edilenler, elde edilenlerden daha değerli oluyor.

yazar turan
Comments